RESULLER KAVRAMI
Resule inanmak iman sartlari arasinda sayiliyor. Günümüz Islâm tatbikatinda, genellikle resûl ve nebî kavrami birbirine karistirilmaktadir. Insanlar, dîn adina ögrettiklerini Kurân-i Kerim ile karsilastirmadiklari için zaman içerisinde Kurân-i Kerime aykiri bidadler, insanlara dîn olarak ögretilmeye baslanmistir. Iste bunlardan bir tanesi de “resûl” kavramidir.
Akaidin Kurân-i Kerime uygun olarak söyledigi yegâne gerçek, “Bütün peygamberler resûldür.” ifadesidir. Bu tamamiyle Kurân-i Kerime uyan bir hakikati ifade etmektedir. Bununla birlikte günümüz dîn ögreticileri, “Her resûl peygamberdir.” diyerek, tamamen Kurân-i Kerime aykiri bir zanla insanlarin karsisina çikmaktadirlar. Her resûl, peygamber degildir.
Resûl, Allahtan aldigi risaleyi insanlara ulastiran, açiklayan, Allah ile insanlar arasinda elçilik görevini yapan, Allah tarafindan vazifeli kilinan kisidir. Konusandan, dinleyene mesaj ulastiran kisidir. Konusan Allah, dinleyen Allahin Kendi Zatina çagirdigi bütün insanlardir. Ama Allahû Tealânin, tüm insanlari Kendi Zatina davet etmesine karsilik, dünya hayati boyunca hiçbir zaman Allahin mesajini isitemeyecek sagirlar, körler ve dilsizler hep olacaktir. Bu insanlar dünya hayatinda Allahi isitemeyecekleri ve hakikati anlayamayacaklari için de ölümden sonra gidecekleri yer, mutlaka cehennem olacaktir. Allahû Tealâ bu hakikati bizlere söyle açiklamaktadir:
7/ARAF-179: Ve lekad zerenâ li cehenneme kesîren minel cinni vel insi lehum kulûbun lâ yefkahûne bihâ ve lehum ayunun lâ yubsirûne bihâ ve lehum âzânun lâ yesmeûne bihâ, ulâike kel enâmi bel hum edallu, ulâike humul gâfilûn(gâfilûne).
Ve andolsun ki; cehennemi insanlarin ve cinlerin çoguna hazirladik (yarattik). Onlarin kalpleri (idrak hassalari) vardir, onunla fikih (idrak) etmezler. Onlarin gözleri vardir, onunla görmezler. Onlarin kulaklari vardir, onunla isitmezler. Onlar hayvanlar gibidir. Hatta daha çok dalâlettedirler. Iste onlar, onlar gâfillerdir.
Allahu Tealanin ezeli bilgisi acik ve kesin, insanlarin cogu dalalette kalacak ve böylece cehenneme girecek. yani Allaha ulasmayi dilemiyecekler ve böylece dalalette kalip cehennem girecekler. Bütün insanlar, dalâlet standartlarinda ve fiskta olarak dogarlar. Küfür içerisinde olarak bu dünya hayatina baslarlar. Böyle bir dizaynda, Allahû Tealâ insanlari Kendisine davet etmesinin hikmetini Kurân-i Kerimde net olarak bizlere açiklamaktadir. Allahû Tealâ, en çok sevdigi mahlûku olan insanin, hem bu dünya hayatinda hem ahiret hayatinda huzur ve saadet içerisinde bir yasam sürmesini ister. Allahin bu dilegine karsilik, seytanin dilegi de insanlarin ahiret hayatinda kendisi ile birlikte cehenneme gitmesi ve dünya hayatinda cehennemi yasamasidir.
Allahû Tealânin serbest irade verdigi; gayb âleminin varliklari cinler, zülmanî âlemin mahlûklari seytanlar ve bu zahirî âlemin varliklari insanlardir. Allahû Tealâ, insanin cüzi iradesini kullanarak kendisine verdigi emanetleri Allaha teslim etmesini istemektedir. Dînden muradi budur. Bu teslimler gerçeklestiginde insanlar için en üst noktadaki saadet tahakkuk edecektir. Allahû Tealâ, bütün insanlari bu hedefe ulasmak üzere yaratmistir. Ama ne yazik ki her zaman serbest irade sahibi insanlar, cinler ve seytanlar, iradelerini ya kullanmayacaklardir veya Allahû Tealânin emirlerinin tersi istikametinde kullanacaklardir. Iste muhteva böyle sekillenir. Simdi “resûl” kavraminin bu muhteva içerisindeki yerine beraberce bakalim.
1- RESÛL GÖNDERMESEM AZAP ETMEM
4/NISA-165: Rusulen mubessirîne ve munzirîne li ellâ yekûne lin nâsi alâllâhi huccetun bader rusul(rusuli), ve kânallâhu azîzen hakîmâ(hakîmen).
Müjdeleyici ve uyarici olarak resûlleri göndeririz ki; resûllerden sonra Allaha karsi (bizi uyaran ve müjdeleyen bir resûl gelmedi diye) hüccetleri (delilleri) olmasin. Allah, Azîz ve Hakîmdir.
14/IBRÂHÎM-44: Ve enzirin nâse yevme yetîhimul azâbu fe yekûlullezîne zalemû rabbenâ ahhirnâ ilâ ecelin karîbin nucib daveteke ve nettebiir rusul(rusule), e ve lem tekûnû aksemtum min kablu mâ lekum min zevâl(zevâlin).
Azabin onlara gelecegi gün ile insanlari uyar. O zaman zalimler söyle diyecek: “Rabbimiz, bizi yakin bir süreye kadar tehir et (bize zaman ver). Senin davetine icabet edelim ve resûllere tâbî olalim.” Daha önce “sizin için bir zeval olmadigina” yemin eden siz degil misiniz?
28/KASAS-47: Ve lev lâ en tusîbehum musîbetun bimâ kaddemet eydîhim fe yekûlû rabbenâ lev lâ erselte ileynâ resûlen fenettebia âyâtike ve nekûne minel muminîn(muminîne).
Kendi ellerinin öne sürdükleri dolayisiyla, onlara bir musîbet isabet ettiginde: “Rabbimiz, bize de bir resûl gönderseydin de; böylece Senin âyetlerine tâbî olsaydik (âyetlerindeki emirlerine itaat ederek mürsidimize tâbî olsaydik) ve müminlerden olsaydik.” diyecek olmasalardi (seni göndermezdik).
17/ISRA-15: Menihtedâ fe innemâ yehtedî li nefsih(nefsihî), ve men dalle fe innemâ yadillu aleyhâ, ve lâ teziru vâziretun vizre uhrâ, ve mâ kunnâ muazzibîne hattâ nebase resûlâ(resûlen).
Kim hidayete erdiyse sadece kendi nefsi için (nefsini tezkiye ettigi için) hidayete erer. Öyleyse kim dalâlette ise sorumlulugu sadece kendi üzerinde olarak dalâlette kalir. Yük tasiyan (günahi yüklenen) bir kimse, bir baskasinin yükünü (günahini) yüklenmez. Ve Biz, bir resûl göndermedikçe “azap edici” olmadik.
20/TAHA-134: Ve lev ennâ ehleknâhum bi azâbin min kablihî le kâlû rabbenâ lev lâ erselte ileynâ resûlen fe nettebia âyâtike min kabli en nezille ve nahzâ.
Ondan önce gerçekten Biz onlari, azapla helâk etmis olsaydik, muhakkak söyle derlerdi: “Rabbimiz, bize resûl gönderseydin olmaz miydi? Böylece biz de zelil (rezil) ve rüsva olmadan önce senin âyetlerine tâbî olsaydik.”
Insanoglu, Allahin kendisine verdigi serbest iradeyi kullanmazsa, ya da yanlis istikamette kullanirsa hem bu dünyada, hem ahiret hayatinda azap görecek ve cehenneme gidecektir. Allahû Tealâ, “Resûl göndermedigim kavme azap etmem.” buyurmaktadir. Öyleyse Allahin biz insanlara gönderdigi resûlün aslî görevi; serbest irademizi Allahin emrettigi biçimde kullanmak ve teslimlerimizi bir bir gerçeklestirerek en sonunda irademizi de Allaha teslim etmemizi saglamaktir.
Allahû Tealânin bu dünya hayatinda âkil ve balig olan herkes için tayin ettigi resûl kesinlikle vardir. Allah katinda söz degistirilmez. Kurân-i Kerim kapsami içerisinde “resûl” kavramina baktigimizda, gerçekten her resûlün peygamber olmadigini görüyoruz.
2- ALLAHÛ TEALÂ SARAYDAKI BIR SÂKIYE “RESÛL” DEMISTIR
Yusuf (A.S), firavun döneminde bir iftira sebebiyle zindana atilmistir. Onunla birlikte olan hapishane arkadaslari, onun sadiklardan oldugunu, yaptigi rüya tabirinden anlamislardir. Iste bu zindandan kurtulan bir kisi, sarayda sâkilik görevine getirilir. Bu arada firavun bir rüya görür. Firavunun gördügü rüyayi tabir etmek üzere insanlar bir arayisin içerisine girerler. Bunu farkeden o kisi, “Bana müsaade edin. Ben rüyanin tabirini size getireyim.” di-yerek, sâdik sözlü olan Yusuf (A.S)a gider. Allahû Tealâ, Kurân-i Kerimde, firavunun Yusuf (A.S)a gönderdigi bu kisi için “resûl” kelimesini kullanmaktadir (Yusuf 50).
3- RESÛLLER, ALLAHTAN ALDIKLARI EMIRLERI KAVIMLERINE KENDI LISANLARIYLA AÇIKLARLAR
Her kavmin içerisinde resûller vardir. O resûlü, vehbî (kendi gayretleri olmadan Allah tarafindan o makama ulastirilma) standartlar içerisinde Allah, o makama getirmistir. Allahtan aldigi âyetleri kendi lisanlari ile kavmine açiklar. Allahin dizayni budur.
14/IBRÂHÎM-4: Ve mâ erselnâ min resûlin illâ bi lisâni kavmihî li yubeyyine lehum, fe yudillullâhu men yesâu ve yehdî men yesâ(yesâu), ve huvel azîzul hakîm(hakîmu).
Hiçbir resûlümüz yoktur ki; Biz, onu kendi kavminin lisaniyla göndermis olmayalim. Onlara (kendi lisanlariyla) beyan etsin (açiklasin) diye. Öyleyse Allah, diledigini (Allaha ulasmayi dilemeyenleri) dalâlette birakir. Diledigini (Allaha ulasmayi dileyenleri) hidayete erdirir. Ve O, Azîzdir, hikmet sahibidir.
30/RUM-47: Ve lekad erselnâ min kablike rusulen ilâ kavmihim fe câuhum bil beyyinâti fentekamnâ minellezîne ecremû, ve kâne hakkan aleynâ nasrul muminîn(muminîne).
Biz, senden evvel kendi kavimlerine resûller göndermistik. Resûller, onlara açik mucizeler getirmislerdi. Biz, günahkârlardan öç aldik. Müminlere yardim etmek, Bize haktir.
Allahû Tealâ, Peygamber Efendimiz (S.A.V)den evvel de bütün kavimlere resûller gönderdigini açiklamaktadir. Allahû Tealâ, resûl gönderdikten sonra, “Allahin davetine icabet eden, resûle tâbî olan mümin kisiye Allahin yardimi haktir. Allahin yardimini kabul etmeyen, resûlü inkâr edenin de yaptigi günahlarin karsiliginda cezalandirilmasi haktir.” buyurmaktadir. Öyleyse dîni yasamanin odak noktasinda Allahin Nebi resûlleri ve evliya resulleri vardir.
4- ALLAHÛ TEALÂ, KAVIMLERE GÖNDERILEN RESÛLLERINDEN BIRINI DEVRIN HUZUR NAMAZI IMAMI OLARAK SEÇER
Muhterem okuyucular, Allahû Tealâ, kavimlerine gönderilen resûllerin ispat vasitalariyla (beyyineler) Allahin âyetlerini tilâvet ettiklerini bizlere açiklamaktadir. Allahû Tealâ, her dönemde bu resûllerden bir tanesini huzur namazinin imami olarak tayin eder.
3/AL-I IMRAN-179: Mâ kânallâhu li yezeral muminîne alâ mâ entum aleyhi hattâ yemîzel habîse minet tayyib(tayyibi), ve mâ kânallâhu li yutliakum alel gaybi ve lâkinnallâhe yectebî min rusulihî men yesâu fe âminû billâhi ve rusulih(rusulihî), ve in tuminû ve tettekû fe le kum ecrun azîm(azîmun).
Allah müminleri; pisi temizden ayirincaya kadar su üzerinde bulunduklari hal üzere birakacak degildir. Allah, sizi gayb üzerine (gaybten) haberdar edecek de degildir. Fakat Allah, resûllerinden diledigi kimseyi seçer, (gaybi ona, o resûlüne bildirir). O halde Allaha ve Onun resûllerine îmân edin. Ve eger îmân eder ve takva sahibi olursaniz, o zaman sizin için ECRun AZÎM (büyük mükâfat) var.
Bu Imam resûllerin; Bakara-151e göre onlara âyetleri tilâvet ettigi, kendisine tâbî olanlarin nefsini tezkiye ettigi, onlara Kitabi ögrettigi, hikmeti ve hikmetin ötesini de ögrettigi bir gerçektir.
2/BAKARA-151: Kemâ erselnâ fîkum resûlen minkum yetlû aleykum âyâtinâ ve yuzekkîkum ve yuallimukumul kitâbe vel hikmete ve yuallimukum mâ lem tekûnû talemûn(talemûne).
Nitekim size içinizde (görev yapmak üzere) sizden bir Resûl (Peygamber) gönderdik ki; âyetlerimizi size tilâvet etsin (okuyup açiklasin) ve sizi (nefsinizi) tezkiye etsin, size Kitab ve hikmet ögretsin ve (hikmetin de ötesinde) bilmediginiz seyleri ögretsin.
Allahû Tealâ, her dönemde irsadla vazifeli kildigi kavim resûllerinin görevlerini söylece açiklamaktadir:
62/CUMA-2: Huvellezî bease fîl ummiyîne resûlen minhum yetlû aleyhim âyâtihî ve yuzekkîhim ve yuallimuhumul kitâbe vel hikmeh(hikmete), ve in kânû min kablu le fî dalâlin mubîn(mubînin).
Onlara, onlarin içinde Allahin âyetlerini okusun, onlari tezkiye etsin ve onlara kitap ve hikmeti ögretsin diye, ümmîler için onlarin aralarindan resûl beas eden (vazifeli kilan, hayata getiren) O Allahtir. Ondan evvel (bu resûle tâbî olmadan evvel) onlar, açik bir dalâlet içinde idiler.
Kavim Resullerinin görevi dört, imam resullerin ise 5 görevi vardir. Nebi resuller asaleten bu görevi yaparlar, Imam resuller ise bu görevi vekaleten yaparlar. Hz. Muhammed Mustafa s.a.s efendimizin hak varisleri olanlar, devrin Imamlaridir. Onlara tabi olmak farzdir. Kurân-i Kerime baktigimiz zaman Allahû Tealânin insanlari, ehl-i kitap, müsrikler ve ümmîler olarak adlandirdigini görüyoruz. Âyet-i kerimede Allah, kitabi bilmeyen ümmîler arasindan kendilerinden birini vazifeli kildigini ifade etmektedir. Öyleyse her kavimde Allahin tayin ettigi Mürsid resûller, bu Cuma 2 âyet-i kerimesinde de Allahin açikladigi gibi ümmîler arasindan vazifeli kilinmaktadir.
5- DEVRIN HUZUR NAMAZININ IMAMI, BÜTÜN MÜMINLER IÇIN BIR NIMETTIR
3/AL-I IMRAN-164: Le kad mennallâhu alel muminîne iz bease fîhim resûlen min enfusihim yetlû aleyhim âyâtihî ve yuzekkîhim ve yuallimuhumul kitâbe vel hikmeh(hikmete), ve in kânû min kablu le fî dalâlin mubîn(mubînin).
Andolsun ki müminlerin (baslarinin) üzerine (devrin imaminin ruhu) bir nimet olmak üzere kendi zamanlarinda, kendi içlerinden bir resûl beas ederiz, onlarin aralarinda (kendi kavminin içinde) onlara Allahin âyetlerini tilâvet eder, onlari tezkiye eder ve onlara kitap ve hikmeti ögretir. Ondan evvel (resûle tâbî olmadan evvel) onlar açik bir dalâlet içinde idiler.
Bir insan hangi kavimde olursa olsun Allaha ulasmayi dileyip, 12 ihsanla mürsidine tâbî olur ve kalbine îmân yazilirsa mümin olur. Kalbine îmân yazilan kisinin basinin üzerine devrin imaminin ruhu gelir. Bu yüzden bütün müminler için huzur namazinin imami bir nimettir.
6- PEYGAMBER EFENDIMIZ (S.A.V)IN “SON RESÛL” OLMA YANLISI
Resûllerle ilgili Kurân-i Kerim hakikatleri böyle olmasina ragmen insanlar, birtakim zanlarla dîni yasadiklarini düsünüyorlar. Günümüz Islâm tatbikatinda, bütün insanlarin birlestigi tek yanlis nokta sudur: “Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V) Efendimiz Son Resûldür. Ondan sonra bir Resûl gelmeyecektir.”
“Son Resûl” zanni tamamiyle Kurân-i Kerime aykiridir. Allahin bu konudaki hükmü, Mumin-34te açiklanmaktadir:
40/MUMIN-34: Ve lekad câekum yûsufu min kablu bil beyyinâti fe mâ ziltum fî sekkin mimmâ câekum bih(bihî), hattâ izâ heleke kultum len yebasallâhu min badihî resûlâ(resûlen), kezâlike yudillullâhe men huve musrifun murtâb(murtâbun).
Ve andolsun ki, daha önce Yusuf (A.S) da size beyyineler (mucizeler) getirdi. Fakat size getirilen seyden süpheniz zail olmadi. Hatta (o) helâk oldugu (öldügü) zaman: “Ondan sonra Allah, asla (baska) resûl beas etmez (göndermez).” dediniz. Allah, haddi asan süpheci olan kisiyi iste böyle dalâlette birakir.
Herseyden evvel Peygamber Efendimiz (S.A.V) Son Resûl degil, Son Nebîdir. Hatüm-ül Enbiyadir.
33/AHZAB-40: Mâ kâne muhammedun ebâ ehadin min ricâlikum, ve lâkin resûlallâhi ve hâtemen nebiyyin(nebiyyine), ve kânallâhu bi kulli seyin alîmâ(alîmen).
Muhammed, aranizdan hiçbir erkegin babasi degildir. Fakat O, Allahin Resûlü ve Nebîlerin Hatemidir, (Sonuncusudur). Allah, herseyi hakkiyla bilendir.
Bu âyet-i kerimede Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V) Efendimizin, hem nebî hem de resûl oldugu net olarak açiklanmaktadir. Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V) Efendimiz: “Ben Hatem-ül Enbiyayim. Benden sonra nebîler gelmeyecek. Benden sonra imamlar gelecek.” buyurmustur. Nebîler Sultani Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V) Efendimizin yegâne varisi, huzur namazinin imamidir.
Huzur namazinin imami, Allahin resûlüdür. Peygamber Efendimiz (S.A.V)den sonra nebî gelmeyecektir. Ama “resûl gelmeyecek” diyenler Kurân-i Kerime aykiri davranmaktadirlar. Her dönemde, her kavmin içerisinde resûl gelecektir ve onlarin içerisinden seçip Allahin Cin Suresinin 26-27. âyetlerine göre gaybi kendisine bildirdigi tasarruf rizasina sahip bir tanesi huzur namazinin imamidir. Allahin velî resûlleridir. Her nebî, resûldür. Ama her resûl, nebî degildir.
72/CIN-26: Âlimul gaybi fe lâ yuzhiru alâ gaybihî ehadâ(ehaden).
Gaybi bilen Allah, gaybi kimseye açiklamaz.
72/CIN-27: Illâ menirtedâ min resûlin fe innehu yesluku min beyni yedeyhi ve min halfihî rasadâ(rasadan).
Ancak resûllerden rizaya (Tasarruf rizasi) ulasanlar müstesna. Öyleyse muhakkak ki; O (Allah), onlarin önünden ve ardindan muhafiz gönderir.
7- ALLAHÛ TEALÂ, KIRAMEN KÂTIBIN MELEKLERINE DE “RESÛL” DEMEKTEDIR
43/ZUHRUF-80: Em yahsebûne ennâ lâ nesmeu sirrehum ve necvâhum, belâ ve rusulunâ ledeyhim yektubûn(yektubûne).
Yoksa onlar; Bizim, onlarin sirlarini ve fisiltilarini isitmedigimizi mi saniyorlar? Hayir, onlarin yanlarinda bulunan elçilerimiz (kiramen kâtibin melekleri), (onlarin yaptiklarini ve konustuklarini) yaziyorlar (hologram filme aliyorlar).
8- ALLAH, CIN RESÛLLERINDEN BAHSEDER
Insan ve melek resûllerin disinda, cin resûller de vardir
6/ENAM-130: Yâ maserel cinni vel insi e lem yetikum rusulun minkum yakussûne aleykum âyâtî ve yunzirûnekum likâe yevmikum hâzâ, kâlû sehidnâ alâ enfusinâ ve garrethumul hayâtud dunyâ ve sehidû alâ enfusihim ennehum kânû kâfirîn(kâfirîne).
Ey insan ve cin toplulugu! Size âyetlerimi anlatan ve bugününüze ulasacaginiz konusunda sizi uyaran içinizden resûller (elçiler) gelmedi mi? “Kendi nefslerimize sahit olduk.” dediler. Dünya hayati onlari aldatti. Ve kendilerinin kâfir olduguna, kendileri sahit oldular.
9- PEYGAMBER EFENDIMIZ (S.A.V)IN ÜMMETININ EN HAYIRLISI, HIDAYET ÇAGININ SAHIBI, HZ. MEHDI RESÛL
Peygamber Efendimiz (S.A.V), ahir zamanda fitnelerin ayyuka çiktigi, zulümle dolu olan dünyaya adaleti getirmekle va-zifeli kilinan Mehdi (A.S)i bizlere müjdelemektedir. “Ümmetimin hayirlisi” diye vazettigi Mehdi (A.S), vazifeye basladigi zaman, Resûlullahin ümmetine seslenisi söyledir: “Karin üzerinde emekleyerek dahi olsa ulasin ve Ona biat edin.”
Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V) Efendimizin gelecegini müjdeledigi, “ümmetimin en hayirlisi” diye vazettigi Mehdi (A.S), bir Velî Resûldür. Hidayet Çaginin Sahibidir. Mehdii Zamandir.
3/AL-I IMRAN-81: Ve iz ehazallâhu mîsâkan nebiyyîne lemâ âteytukum min kitâbin ve hikmetin summe câekum resûlun musaddikun limâ meakum le tuminunne bihî ve le tensurunneh(tensurunnehu), kâle e akrartum ve ehaztum alâ zâlikum isrî, kâlû akrarnâ, kâle feshedû ve ene meakum mines sâhidîn(sâhidîne).
Hani o zaman ki; Allah, peygamberlerin (nebîlerin) MISAKini (yeminini) almisti: “Andolsun ki; size Kitap ve hikmet verdim, sizlerden sonra sizinle beraber bulunani (Allahin sizlere verdigi kitaplari) tasdik eden Resûl gelince, Ona mutlaka îmân edecek ve Ona mutlaka yardim edeceksiniz. Bunu ikrar ettiniz mi ve bu agir ahdimi üzerinize aldiniz mi?” “Ikrar ettik.” dediler. “Öyle ise sahit olun. Ben de sizinle beraber sahitlerdenim.” buyurdu.
Âyet-i kerimede Allahin kitap ve hikmet verdigi bütün nebî resûllerden, Mehdi (A.S)a îmân edeceklerine ve Ona yardim edeceklerine dair Ahzab-7de açiklandigi gibi misak aldigi nebîler arasinda Peygamber Efendimiz (S.A.V) de var.
33/AHZAB-7: Ve iz ehaznâ minen nebiyyîne mîsâkahum ve minke ve min nûhin ve ibrâhîme ve mûsâ ve îsebni meryeme ve ehaznâ minhum mîsâkan galîzâ(galîzan).
O zaman ki; Biz, nebîlerden onlarin misaklerini almistik. Ve senden ve Hz. Nuhtan ve Hz. Ibrâhîmden ve Hz. Musadan ve Meryemoglu Hz. Isadan ve onlardan agir bir misak aldik.
Hz. Muhammed Mustafa s.a.s efendimizden bu misak alindigina göre, peygamberimizden sonrada resul gelecegi kesinlesiyor.
44/DUHAN-10: Fertekib yevme tetîs semâu bi duhânin mubîn(mubînin).
Göklerin açik bir dumanla kaplanacagi günü gözetle.
44/DUHAN-11: Yagsân nâs(nâse), hâzâ azâbun elîm(elîmun).
Öyle bir duman ki; bütün insanlari saracak elîm bir azaptir.
44/DUHAN-12: Rabbeneksif annel azâbel innâmuminûn(muminûne).
Onlar “Rabbimiz” diyecekler. “Bu azabi bizden kaldir, çünkü muhakkak ki biz müminleriz.”
Ayet ahirzamandan bahsediyor, kendilerini Mümin zanneden insanlar azablandiklari icin bizden bu azabi kaldir diyorlar. Imam Rabbani sunlari buyuruyor:
Alışılmışın aksine, güneşin mağripten doğması. Mehdinin zuhuru, Ruhullah İsanın nüzulü. Resulullah efendimize ve ona salat ü selam, Deccalin çıkması, Yecuc ve Mecucun zuhuru, Dabbe-i arzın çıkması, Semadan bir dumanın zuhuru ile, insanları kaplayıp onlara elim bir azap ile azap etmesi. O kadar zorlanacaklardır ki, artık insanlar şöyle diyecekler: Rabbimiz, bizden azabı aç; biz müminleriz... (Duhan Suresi, 12)
Allahu Teala ahir zamanda azab ceken ve kendilerini Mümin sananlara neden azab verdigini acikliyor.
44/DUHAN-13: Ennâ lehumuz zikrâ ve kad câehum resûlun mubîn(mubînun).
Onlar ögüt almazlar. Onlara, andolsun ki apaçik bir resûl geldi.
Iste bu resul ahirzamanda gelecek olan Mehdi Resuldür.... Bu resulden yüz cevrilecegi, kendisinin seytandan vahiy aldigini ve kendisine mecnun denildigi bir evliya resul, ahir zamanda gelecek olan MEHDI RESUL.
44/DUHAN-14: Summe tevellev anhu ve kâlû muallemun mecnûn(mecnûnun).
Sonra ondan yüz çevirdiler ve ona “ögretilmis deli” dediler.
25/FURKAN-27: Ve yevme yeadduz zâlimu alâ yedeyhi yekûlu yâ leytenît tehaztu mear resûli sebîlâ(sebîlen).
Zalimlerin herbiri iki elini isirdigi o günde söyle diyecekler: “Ne olurdu, O resûl ile beraber, sebîli (Allaha ulastiran yolu) tutsaydim.”
25/FURKAN-28: Yâ veyletâ leytenî lem ettehiz fulânen halîlâ(halîlen).
Yaziklar olsun bana, ne olurdu filâni dost edinmeseydim.
25/FURKAN-29: Lekad edallenî aniz zikri bade iz câenî, ve kânes seytânu lil insâni hazûlâ(hazûlen).
Andolsun ki, bana zikir (Kurândaki ilim) geldikten sonra beni zikirden saptirdi. Ve seytan, insana yardimi engelleyendir.
25/FURKAN-30: Ve kâler resûlu yâ rabbi inne kavmîttehazû hâzel kurâne mehcûrâ(mehcûran).
Ve resûl: “Ey Rabbim! Muhakkak ki benim kavmim, bu Kurândan ayrildi (Kurâni terketti).” dedi.
Bu ayetlerdede mehdi resul aciklaniyor. Insanlar Kurani unutmus, terketmis. mealler ve tefsirler bu ayetteki resulün Hz. Muhammed Mustafa s.a.s efendimiz oldugunu söylüyorlar. Kuran terkediliyor, bakiyoruz sahabeye degil terketmek, Kuranin bütününü yasadilar (Ali-Imran 119). Bu ayette bahsedilen resul mehdi resuldür, zira Kuran ahirzamanda terkedilecek. Buna dair bir cok hadisi serifler vardir.
Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V) Efendimiz: “Hiçbir nebî yoktur ki kavmini deccal fitnesine karsi uyarmis olmasin.” buyurmustur. Peygamber Efendimiz (S.A.V), bu hadîsiyle her nebînin kavmini deccale karsi uyaracaginin, Mehdi (A.S)dan bahsedeceginin ve Ona yardim edeceginin isaretini vermektedir.
Biliyorsunuz ki deccal, Mehdi (A.S)a karsi, zülmanî ilimleri insanlara ögreten, insanlari toplu halde cehenneme yönlendiren, onlara bu dünyada cehennemi yasatan seytanin son temsilcisidir.
Mehdi (A.S), Allahin bütün nebîlere verdigi kitap ve hikmeti tasdik ederek, Allahin yegâne mesajini bizlere açiklamaktadir. Ezelden ebede sadece bir tek dîn vardir; Hanif dîni, Arapça adiyla Islâm dînidir. Baska bir dîn yoktur. Birden fazla dînin varligi, insanlarin zaman içerisinde Allahin dînini kendi düsünce standartlari içerisinde yorumlayip, sanki farkli bir dînmis gibi insanlara sunmalarinin neticesidir. Musa (A.S), Davut (A.S), Isa (A.S) ve Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V) Efendimiz, hanif dînini (Islâmi) yasadilar. Iste Rabbimizin kendilerine kitap ve hikmet verdigi bütün nebîlerinin yasadigi yegâne dîn, Islâm dînidir. Bütün nebîler Allaha teslim olmuslardir. Ruhlarini, fizik bedenlerini, nefslerini, iradelerini ve akillarini da Allah teslim etmislerdir.
Huzur Namazinin Imami bütünüyle Allahin tasarrufundadir. Allahin kendisine söyledigini yapar, konusur ve bir tek dînin varligini ögretir. Bir tek dînin varliginin ögretilmesi, Allahin kendilerinden misak aldigi nebîlere indirdigi Tevrati, Zeburu, Incili, Kurân-i Kerimi Mehdi (A.S)in tasdik etmesi anlamindadir. Diger kitaplarin zaman içerisinde insanlar tarafindan tahrip edilmesine karsilik, Kurân-i Kerim Allahin korumasi altindadir. Mehdi (A.S) ögretisini, Allahin korumasi altinda olan Kurân-i Kerim ile gerçeklestirmektedir.
10- ZAMANIMIZDAKI KURÂN GERÇEKLERINDEN HABERSIZ OLAN DÎN GÖREVLILERININ DURUMU
Bütün hakikatler Kurân-i Kerimdedir. Insanlari Allahin yolundan men edenler, ne yazik ki onlarin hidayetlerine mani olmaktadirlar. Ve böylece insanlarin dalâlette kalmalarini saglamaktadirlar. Onlarin ögrendikleri faydasiz ilimle ne kendileri ne de ögrettikleri kisiler, hidayete ulasabilirler.
Bu dîn ögreticileri, kendi nefslerine uyarak isledikleri günahlarin ötesinde, hidayetlerine mani olduklari insanlarin da günahlarini yüklenerek iki kat azabi haketmektedirler. Dünya hayatini yasarken serbest irademizle Allaha ulasmayi dileyip hem bu dünya hayatini hem ahiret hayatini cennette geçirmek söz konusudur. Sadece basit bir dilek; Allaha ulasmayi dilemek! Bir tek dilekle bu mümkünken, insanlarin nefslerindeki 19 afete uyarak, onlardan yüz çevirmeleri ve hem kendilerini hem de hidayetlerine mani olduklari insanlari mahvetmeleri kabul edilecek bir sey degildir. Ama nihayetinde Allahin mümin kullara verdigi görev sadece teblig ve hatirlatmadir. Kimse kimseyi zorlama hakkina sahip degildir. Sadece ve sadece Allahin âyetleri ile konuyu açiklamak bizlerin üstüne vazifedir.
Muhterem okuyucular, görüyorsunuz ki her söyledigimiz bir âyete dayalidir. Insanlar bunlarin dogru olup olmadigini anlamak için Kurân-i Kerime bakacaklardir. Ve aksini söyleyen insanlardan da referans isteme hakkina sahiptirler. Bugün hangi dîn ögreticisine sorarsaniz sorun, Kurân-i Kerim tek kaynaktir. Mesnetsiz, delilsiz yapilan konusmalarin ne kendile-rine ne de hidayetlerine mani olduklari insanlara faydasi vardir.
Yüce Rabbimize sonsuz hamdeder sükrederiz ki bizleri basibos birakmadi. Katindan resûller göndererek, âyetlerini de bizlere açiklayarak, emir ve nehiylerine uymamiz halinde bu dünyanin bizler için kesin cennet olacagi ve de en üst seviyede huzur ve saadeti yasayacagimizi Allahû Tealâ bizlere müjdelemektedir. Ve bizler için vazettigi mutlulugu öyle bir kolaylastirmis ki, kâinatta bundan daha kolay bir seyin olmasi mümkün degildir.
Su ölümden sonra sonsuz hayatimizi yasayacagimiz cennet hayatinin, kisinin serbest iradesiyle yapacagi bir dilege bagli olmasi kadar kolay bir sey var midir? Allahû Tealâ bu dilegin sahiplerine, ahiret hayatinda 1. kat cenneti, Allaha ulasanlara bu dünya saadetinin de yarisini kesin olarak vaadetmektedir. Bundan daha büyük bir saadet var midir?
Kurân-i Kerim, bütün insanlar için bir saadet davetiyesi, saadet reçetesi ve saadet garantisidir. Bu da kesinlikle Allahin resûllerine baglidir. Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V) Efendimizden önceki ümmetlerin bu kitaplarin lâfzlarini degistirdigini görüyoruz. Allahû Tealâ, Kurân-i Kerimin lâfzinin degisti-rilemeyecegi konusunda kesin olarak teminat vermektedir:
15/HICR-9: Innâ nahnu nezzelnez zikre ve innâ lehu le hâfizûn(hâfizûne).
Muhakkak ki; zikri (Kurân-i Kerimi) Biz indirdik. Onun koruyuculari (da) mutlaka Biziz.
Günümüze gelinceye kadar ne yazik ki Kurân-i Kerim âyetlerinin mânâlari degistirilmistir. Insanlar, Allahin irsadla vazifeli kildigi mürsidler vazifeli iken, onlardan degil de el yazmasi kitaplardan dîn ögrenmeye kalkisarak, kendi zanlarina tâbî olmuslardir.
28/KASAS-59: Ve mâ kâne rabbuke muhlikel kurâ hattâ yebase fî ummihâ resûlen yetlû aleyhim âyâtinâ, ve mâ kunnâ muhlikîl kurâ illâ ve ehluhâ zâlimûn(zâlimûne).
Rabbin sehirlere, oradaki ümmîlere, âyetlerimizi okuyacak bir resûl göndermedikçe onlari yok etmis degildir. Zaten Biz, sadece halki zalim olan sehirleri yok etmisizdir.
39/ZUMER-71: Vesîkallezîne keferû ilâ cehenneme zumerâ(zumeren), hattâ izâ câuhâ futihat ebvâbuhâ, ve kâle lehum hazenetuhâ e lem yetikum rusulun minkum yetlûne aleykum âyâti rabbikum ve yunzirûnekum likâe yevmikum hâzâ, kâlû belâ ve lâkin hakkat kelimetul azâbi alel kâfirîn(kâfirîne).
Kâfirler, zümre zümre cehenneme sürülürler. Kapilara geldikleri zaman kapilar açilir. Cehennem bekçileri, onlara derler ki: “Size sizden (sizin aranizdan) olan resûller gelmedi mi ki size (üzerinize) Allahin âyetlerini okusun (anlatsin, izah etsin) ve sizi bugüne (buraya) geleceginizi (söyleyerek) uyarsin, ikaz etsin. (Cehenneme girenler) dediler ki: “Evet (geldiler).” Fakat azap sözü, kâfirlerin üzerine hak oldu.
Bu âyet-i kerime geregince hiç kim-senin dünya hayatini yasarken, “bana resûl gelmedi” demesi mümkün degildir. Allahû Tealâ, her kavmin içinde resûller vazifeli kilmistir. Ve âyetler isiginda gördük ki, Kurândaki “resûl” kavrami günümüz Islâm tatbikatinda yanlis ifade edilmektedir.
Muhterem kardeşlerim, hepimizin hem dünya hem de ahiret saadetine ulasmanizi Rabbimizden dileyerek sözlerimi bitiriyorum.
Allah hepinizden razi olsun
Dogan Kusman